15 Aralık 2010 Çarşamba

İki Güzel Etkinlik...

Bugün iki güzel etkinlikten bahsetmek istiyorum size.İlki Tülin ablamın bloğunda duyurusunu yaptığı Lösemili küçük çocuklar için bere-atkı gönderme etkinliği.İkincisi ise sevgili Yeşimin bloğunda bahsettiği ve küçük bir köydeki anaokulu öğrencileri için oyuncak etkinliği.Öğretmenlerinin dediği  gibi o çocuklarda diğer çocuklar gibi oyuncakların en güzeline layık.

Küçük bir çocuğu sevindirmek o kadar kolay ki ya da yaşlı, yalnız bir insanın içini ısıtmak.Çok çaba sarfetmek gerekmiyor, zaman ayırmak, düşünmek, birazda emek.Geçen yıl kardeşimin doğumu için Amerika'ya gitmiştim.Hastane çıkışında bir çanta verdiler ona.Mama, bez, bebek bakım kılavuzu ve gönüllü bayanların ördüğü minicik bir bere ve patik.Bunları örüp, bağışlayan bayanların buna neden bu kadar önem verdiklerini anlamamıştım, küçük sevimli bir jest olarak düşünmüştüm.Geçenlerde eski tarihli yabancı bir örgü dergisini karıştırırken bir köşe yazısı dikkatimi çekti.Burada Çocukları Koruma Organizasyonunun (the Save the Children Organization) Dünyadaki Annelerin Durumu - 2006 yılı raporuna göre her yıl dünyada 4 milyon yeni doğan bebeğin doğduktan sonraki ilk 24 saatleri içinde öldüğünü, fakat küçük bir çabayla bebeklerin hayatının korunabileceğini yazıyordu.Bu çabada bebeğin başını küçük bir bere ile sıcak tutmak.(Tabii dediğim bereler bebeklere zarar vermeyen pamuklu iplerle yapılanlar) Bunun içinde www.savechildren.org adresinden bu berelerin nasıl yapılacağının öğrenilebileceği ve bu şekilde dünyanın farklı bir yerinde bir bebek için bir fark yaratılabileceği  ifade ediliyordu.Çok şaşırdım.Bu şekilde dünyanın değişik yerlerine bebek beresi ve patik örüp gönderen bayanlar var.Ne güzel.Neyse esas konumuza gelirsek, bizde bu etkinliklerde ya da benzerlerinde yurdumuzdaki bebekler veya çocuklar için bir farklılık yaratalım ne dersiniz?

İlk keçe çalışmaları ve bir geri dönüşüm....

Yaptığım ilk keçe oyuncak.Ne yazıkki çabucak tülerdi.Keçe oyuncak yapımı için iyi biri seçim değilmiş, öğrendim.
İçine lavanta koyduğum keçeden filler..
Nazarlıklarda kullandığım, yine içlerine lavanta koyduğum kuşlar.

Kulak pamuğu kutusundan iğnedanlığa bir geri dönüşüm.



14 Aralık 2010 Salı

Eskiden, Çok Eskiden- Petros Markaris

Polisiye kitapları seven bir arkadaşımın tavsiye ettiği bu kitabı zevkle okudum.Aslında bazen kendime kızıyorum, çünkü polisiye kitap kültürüm genellikle Amerikan kitaplarından oluşuyor.Amerikan filmleri, Amerikan kitapları ve Amerikan hayat tarzları dayatılıyor hep.Her ne kadar bu dayatmanın bilincinde olsam da, kendi ufkumu açmak için gerekli araştırmaları yapmamak ve kolaya kaçmak doğru değil benim için.Neyse, bu kitabı okumak ve yazarı tanımak, bu konuda eksikliklerimi ve yanlışlarımı tekrar hatırlattı bana.Petros Markaris ünlü bir polisiye yazarı.Heybeliada'da doğmuş, Yunanistan'da büyümüş İstanbullu bir Rum.Kitapta kahramanı Komiser Haritos, eşiyle geldiği bir İstanbul gezisinde, İstanbul'da peş peşe işlenen cinayetlerin bir ucu Yunanistan'a ve Yunanlılara dayanınca, Türk polisiyle işbirliği yapmak zorunda kalıyor. Uzun yıllar önce Türkiye'de yaşayan, sonra yaşamını Yunanistan'da sürdüren yaşlı bir bayan, hayatının sonuna yaklaştığı sırada İstanbul'a geri döner ve geçmişte ona ve sevdiklerine kötülüğü olan kişilerden intikam almaya başlar.Yazar bu cinayetle, İstanbul Rumlarını, 6-7 Eylül olaylarını ve Varlık Vergisi sonucu yaşadıkları dramı ustalıkla anlatmış.İki toplumun farklılıklarını, benzerliklerini ve İstanbul'u o kadar güzel inceleyip, yansıtmışki .Çok büyük bir zevkle okudum, şimdi sıra yazarın diğer kitaplarında.Mutlaka okunmalı listesinde en başa kondular.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Tekrar tekrar yenilenen saat..

Hafta sonu ne zamandır yenilemek istediğim saate takıldı gözüm..Tamam dedim, bunun değişme zamanı geldi.Şaka bir yana şimdiye kadar iki farklı şekle girdi kendisi.İlk halinde yanlarına taşlar yapıştırmıştım.Sonra beğenmedim, yapıştırıcıdan dolayı zeminde bozulunca, bu sefer kağıt ve tutkalla şekiller verip, boyadım.Bir iki senedir böyle kullanıyordum ama içime çokta sinmemişti.Zemin bozuk olunca, kapatmak için bende kumaşla kaplamayı düşündüm.Bunun için önce çevresine sillikonla iki kat elyaf yapıştırdım.
Daha sonra üstünü sevdiğim bir kumaşla kapladım.Kenarlara kurdeleler yapıştırdım.Bu halini daha çok sevdim.


8 Aralık 2010 Çarşamba

Gel pisi pisi...

Amigurumi forumda sevgili Eda'nın tarifi ile ördüğüm kedicik..Ne yazıkki yüzü istediğim gibi olmadı, kulaklarda fazla büyük..Yüzünü bir ara tekrar çalışacağım, şimdilik böyle kalsın...

7 Aralık 2010 Salı

Asi Melekler...


Çok hevesle alıp, merakla okumaya başladığım ama umduğumu bulamadığım bir roman oldu benim için.Melekler ve Şeytanlar romanına benzediğini düşünmüştüm ama farklı bir roman çıktı karşıma. Lanetlemiş meleklerin soyundan gelen yarı insan Nefiller, onları engellemeye çalışan Melekbilimciler ve tekrar tekrar göze sokulan Hiristiyanlık efsaneleri.Macera ve heyecan çok az, sonuç kısmında Evangelin'in değişimi ise fazla abartılı.Her ne kadar dünyada çok satılan kitaplar arasında da olsa, benim için bitirmeye çalıştığım sıkıcı ve gereksiz bir kitap oldu...

Sevgiliden...

Mesaj alındı...

Yıllar Geçip, Gidiyor...



BEN SANA MECBURUM
Ben sana mecburum bilemezsin 
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Attila İLHAN
Tarih:07.12.1989
Mekan:Anadolu Üniversitesi
            Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü
            Eskişehir
Yer:EMD Defterinin arka sayfası....
Mesaj:Sevgiliye....

4 Aralık 2010 Cumartesi

İstanbul Hatırası...

Aslında bu romanı okuduğum çok oldu ama bir süredir hiç kitap eklememişim bloğuma.Ne yazık, benim en önemli hobim kitaptır aslında.Bazen günlerce el işi yapamam ama mutlaka her gece kitap okurum.Büyük oğlumda alıştı, yatmadan önce bir saat yatakodasında kitap okuyoruz onunla.O henüz fantastik romanlardan başka romanlara ilgi göstermiyor ama ben bunun değişeceğini düşünüyorum..Ne de olsa bende okumayı ağabeyimin Mandrake ve Kızılmaske çizgi romanları ile sevmiştim..Daha sonra Milliyet Çocuk dergisinin içindeki çizgi romanlarla gelişti okuma sevgim.Kemalettn Tuğcu romanları ile ağladım, Enid Blyton'un Afacan Yediler romanları ile maceradan maceraya sürüklendim..O dönemden başlayan Polisiye roman tutkum hiç bitmedi.Şimdi aynı okuma sevgisini oğluma aşılamaya çalışıyorum, eğer becerirsem ona en güzel mirasım bu sevgi ve kitaplarım olur sanırım.Gelelim romana.Bence bu sefer polisiye yazmamış Ahmet Ümit.Daha çok İstanbul'un tarihi ve tarihi yerleri.Cinayetler geri planda kalmış ve iyi kurgulanmamış. Kitabın başında katili buldum, kalanı ise sanat tarihi dersi gibiydi..Ama yine de keyifle okudum.Yazarın bütün kitapları içinde bence en güzelleri ilk yazdığı romanlar.Patasana, Kavim ve Kar Kokusu gibi...

3 Aralık 2010 Cuma

Şah&Sultan...

İskender Pala'nın bu romanını severek okudum.Anlatımı naif, konu bilindik olduğu halde ilginç.Ortaokul yıllarında babamın kitaplığından alıp okuduğum Feridun Fazıl Tülbentçi'nin "Yavuz Sultan Selim Ağlıyor" romanını hatırlattı bana.Divan Edebiyatı ekseninde kitaplar yazan İskender Pala'nın okuduğum ilk romanı.Divan Edebiyatını hiç sevememiştim lisede.Deve yürüyüşü kalıbına göre yazılan şiirlerin ezberletildiği bir dersi nasıl sever insan.Ne kadar haksızlık etmişim..Aslında  öğretmenimiz yaptığı işi seven eski bir hocaydı ama biz o ruhu hissedemedik.Aynı tarih dersinde olduğu gibi...O yıllarda bana tarihi sevdiren babamın kitaplığındaki bu romanlar oldu.Divan edebiyatına ise Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanıyla ilgi duymaya başladım. Bu romanda çok sevdiğim Divan ve  Halk edebiyatı ile tarihin  içiçe geçtiği, özenle yazılmış güzel bir roman, tavsiye ederim....

1 Aralık 2010 Çarşamba

Yeşil Başlı Gövel Ördek, Uçar Gider Göle Karşı

Her ne kadar yeşil başlı olmasakta, örerken bana bu şarkıyı anımsattı..Amigurumi forumdan Eda'nın anlatımını biraz değiştirerek ördüm..Ateş böceğime yeni yıl hediyesi olacak...

   Ne zevkliymiş oyuncak örmesi..Ben bu işi çok sevdim...