20 Temmuz 2011 Çarşamba

11.07.2011 Ayder Yaylası-Galer Düzlüğü....

Bugün öğlen Ayder yaylasındayız.Bu sefer müziği başa aldım, resimlere bakarken açmayı unutmayın.Çünkü o dağlarda  karın hem sesi hem kendisi var.
Ayder yaylasına Ardeşen ilçesinden geçerek gidiliyor.Ardeşen kıyı boyunca gördüğüm en büyük ilçe oldu.Fırtına deresi yol boyu sizi yalnız bırakmıyor.
Fırtına vadisi... 
 Dağlardan akan suların görüntüsü muhteşem ve her köşede karşınıza çıkıyor..
Gitgide bulutların üstüne çıkıyorsunuz. 
Ayder'e gelmeden Çamlıhemşin ilçesinden geçiyorsunuz.Dağların arasına sıkışmış, küçük bir ilçe.Tam çarşısından geçerken bir pastane camında 'Hemşin ketesi ve lokumu bulunur" yazısını görünce "bu nasıl bir şeydir" diyerek duruyorsunuz.Hemşin ketesi bildiğimiz keteye benziyor yalnız içine un helvası konmuş yani tatlı bir kete.Hemşin lokumu ise uzun yapılmış un kurabiyesi.Merakımızı giderdik, dağa çıkmaya devam.. 
 
Ve Ayder yaylasındayız.Yolu asfalt ve geniş.Yolculuk rahat ve zevkli geçti.
 
Burada kalabileceğiniz bir sürü pansiyon var.Manzara yine muhteşem.Bir daha ki gelişe mutlaka bir kaç gün kalmalı ve dağ yürüyüşü yapılmalı..
Ayder çok güzel ama hedef daha yukarıdaki Galer düzlüğü ve Kavrun yaylaları..
 
Fırtına yine yanımızda...
 
İşte dağdan inen ve erimemiş kar kütlesi..Resim çektirmeden olmaz..
 
Yol toprak, engebeli ve bir tarafı uçurum.."Niye çıktık buraya, Ayder yeterdi " diye söylenen ben...
 
Elim kalbimde, kalbim durmuyor, gözlerimi kapıyorum, olmuyor.Bir taraf korkunç uçurum.Arabanın altı arada sürttükçe " Ohh olsun diyorum" ama grup kararlı ve benim gibi korkmuyor..Ve nihayet Galer düzlüğü..
 
Kaçkar dağlarının kuzey eteklerine gelmişiz, ne mutlu bize..Derenin yanında bir yer bulup, mangalımızı yakıyoruz.Başımıza çiğler yağarken ve soğuktan titreyerek, yemeğimiz yiyoruz.
 
 
Fırtına ile anım olsun değil mi?O korkunç yola katlandıktan sonra değdiğini görmek en güzeli...
Diğerleri benim kadar korkmadılar ama yemeği hemen yiyip etraf iyice sis olmadan yola düştüler.Ne olur ne olmaz.Yörenin insanı alışkınmış bu yollara ama benim açımdan bu kadar yükseğe arabayla gitmek,  bir kere yeter.Yürüyerek gitmeyi tercih ederim.En azından başım daha az döner..
Dönüşte Ayder'de kuzine yanında çay içtik, hepimiz donmuşuz.

Yarın daha da yükseğe çıkıyoruz.Programımızda Borçka-Karagöl var...

19 Temmuz 2011 Salı

11.07.2011 Hopa-Kemalpaşa-Sarp...

Pazar gecesi Hopa'da Cihan Otel'de kaldık.Ana cadde üzerinde temiz ve güzel bir otel.O gece Hopa'da Haluk Levent'in bir konseri vardı.Bizde dinlemeye gittik ama bir süre sonra kavga çıktı.Yanımızda çocuklar olduğu için ayrılmak zorunda kaldık.On beş sene öncesine göre kötü bir kentleşme var Hopa'da.Aslında Arhavi dışında kıyı boyunca bütün ilçeler aynı kaderi paylaşmış.Yol kenarları çok katlı, aceleye getirilmiş binalarla dolu.Bu sebeple ilçelerin içinden çok dağları, tepeleri ve de denizi çekmişim .Sahil yolu ise çok düzgün, Sarp'a kadar çift yönlü ve yolculuğumuz çok rahat geçti.Hopa çarşısında biraz  gezip, Kemalpaşa'ya yol aldık.Yine başı dumanlı tepeler..

Kemalpaşa Hopa'ya on kilometre uzaklıkta küçük bir ilçe.Cadde kenarında pek çok dükkan var.Daha önceki yıllarda sınırdan geçen Gürcülerin bavul ticareti sebebiyle bu dükkanlar çok iş yapıyormuş ama bu sene Gürcistan'ın vergileri arttırması sebebiyle çoğu boştu.Burada  İstanbul'daki Mahmutpaşa'nın havası var, sadece fiyatlar düşük değil.Ayrıca Kemalpaşa'nın çıkışında İstanbul AVM kurulmuş.Artvin dahil pek çok yerden alışverişe gelenler var.Bizdeki AVM'lerin küçük versiyonu.Anlayacağınız orada da AVM kültüründen  kurtulamadık. Kemalpaşa'da büyük ve güzel bir kumsal var.Akşam Ayder yaylasından dönüşte de kumsala uğradık.
Kumsal'ın biraz arkasında çok eski ve büyük bir kilise yıkıntısı vardı.Önümüzdeki sene restore edilmesi planlanıyormuş.O halini de görmek isterdim.Akşam olduğu için ne yazıkki resimler çok net çıkmadı ama paylaşmak istedim.
 Kemalpaşa'ya kumsaldan bir bakış..
Ve Kemalpaşa'dan bir kaç kilometre sonra Sarp sınır kapısı.Geçen sene Edirne'ye gitmiştim, böylece güzel yurdumun iki ucunu da görmüş oldum. 
Sınır kapısının üstünden görülen köy Gürcülere ait.Kapının sağ tarafında ise Türk köyü var aralarından bir nehir geçiyor. 
Sarp'ın bizim olan kısmında tırlar sıralı, karşıya geçen pek Türk yok.Ama oradan bu kısma geçen Gürcüler çok fazla ve çoğunluğu bayan.Pasaportumuzu unuttuğumuz  ve zamanımız kısıtlı olduğu için karşıya geçemedik ama önümüzdeki sene için eşimle Batum üzerine programlar yaptık.
Dönüş tekrar Hopa'ya.Öğlen gittiğimiz Ayder'i ise ayrı bir post yapmak istedim yoksa çok uzun olacak..
Son olarak Kazım Koyuncu'yu anmadan geçemeyeceğim.
Hopa'nın benim için her zaman özel bir yeri vardır.Çünkü bana Karadeniz türkülerini sevdiren Kazım Koyuncu o yörenin insanıdır. Kazım Koyuncu'nun aramızdan ayrılalı altı uzun sene oldu.Öldüğü zaman ne kadar üzüldüysem, onu dinlerken aynı acıyı hissediyorum.Özellikle kendini sanatçı sanan ve öyle lanse edilen medya  soytarısı insanları gördüğüm zaman, onun bu kadar erken gitmesi yüreğimi eziyor.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

10.07.2011 Sümela Manastırı

Pazar günü erken saatlerde kahvaltımızı yapıp, Sümela Manastırı'na doğru yola çıktık.On beş sene önce bir iş seyahati sırasında kaçamak yaparak, Sümela'ya gitmiştim.Manzarası ve mistik havası hiç bir zaman aklımdan çıkmadı.Manastıra giderken , Trabzon'dan sonra yön tabelası olmadığı için ayrımı kaçırdık ve epey ileriden dönmek zorunda kaldık.Havaalanı tarafından gidildiğinde her adım başı yön levhası olduğu halde geliş kısmına koyulmamıştı.Eğer siz de arabanızla giderseniz Trabzon'dan çıkışta Gümüşhane yolu na dönmeniz gerekiyor.
Yol Maçka vadisi boyunca devam ediyor ve nehir sürekli sizi takip ediyor.
Bir tarafınız ise yemyeşil dağlar..
Ve Maçka'dan bir kaç kilometre sonra Sümela Manastırı bütün heybetiyle karşınıza çıkıyor.Siz yukarı bakıyorsunuz ve bu Manastır buraya nasıl yapılmış diye hayretler içinde kalıyorsunuz.Yukarıya yürüyerek çıkmak, hele çocuklarla epey zor.Arabayla daha yakınına gidebiliyorsunuz ama yol toprak ve  bir kenarı uçurum.Benim gibi yüksekten korkuyorsanız elini yüreğinizde dualar ederek gidiyorsunuz ve yürüyerek iniyorsunuz.Özellikle inişi yürümenizi şiddetle tavsiye ederim.Enfes bir manzara eşiliğinde doğa yürüyüşü..
Sümela Manastırı 13 yy.da yapılmış ve zamanla genişletilmiş.Giriş yetişkinler için 8 TL.18 yaşından küçük olmadıkça öğrenci olmanız farketmiyor, aynı parayı veriyorsunuz.Kendi ülkenizde turistlerle aynı parayı verdiğiniz için söylenerek Manastır'a giriyorsunuz.Ayrıca girişte yer alan kısa  bilgi dışında, müze yönetimi Manastır'ın tarihini anlatan bir dokümanı sizden esirgediği için merakınızı turist rehberlerinin anlattıkları ile gideriyorsunuz.
Manastır'ın avlusundaki mağara Kilise.İçeride flaşla resim çekmeye izin verilmediği için ancak dışını çekebildim.Duvardaki freskler İncil'de geçen olayların betimlemesi.
Manastır'ın pek çok yeri  restore edildiği için gezmeye açılmamış.On beş sene önce Kilise'yi gördüğüm zaman çok üzülmüştüm.Duvardaki fresklerin çoğunun gözleri oyulmuştu ve aptalca yazılar vardı.Bu sefer bunlar düzeltilmiş ve yazılar kaldırılmış.Bulutlar içindeki Sümela'yı arkamızda bırakarak dönüş yoluna düştük.
Maçka'ya gelmeden Altındere Alabalık Çiftliği'nde durduk.Aynı zamanda yöresel yemekler sunulan bir tesis burası.
Gezdiğim yerlerin tarihi ve doğal güzellikleri kadar yemekleri de ilgimi çekmiştir hep.Yalnız Yurtdışında bu konuda çok seçiçiyim.Elimde değil, hemen hemen hiç bir  şey yiyemiyorum.Altındere'de yediklerimizin resmini çekmeyi unutmuşum ne yazık ki..Hepsi birbirinden lezzetliydi.Guymak(Fırınlanmış mısır unu ve telli peynir), kaygana (bir çeşit otlu omlet), kara lahana sarması (pirinçli ve az kıymalı), kara lahana çorbası (kara lahana, barbunye ve mısır), alabalık (boyutu biraz küçüktü) ve fırında sütlaç (üzeri kaymaklı ve bol fındıklı)..
Çok sevdiğim Rize'li arkadaşlarım vasıtasıyla yöresel yemeklerin hepsini biliyordum ama yerinde yemek gerçekten farklıymış.
Akşam Hopa'ya doğru yola çıktık.Yarın planımıza göre Hopa,Sarp ve Ayder Yaylası var.

Doğal manzarının ve yemeklerin  bu kadar güzel olduğu geziye  türkülerinde eşlik etmesi gerek.Ben Karadeniz'i  Kazım Koyuncu , Fuat Saka, Sevval Sam ya da Karmate'nin türküleri ile gezdim.Resimlere bakarken size de eşlik etsin istedim...


16 Temmuz 2011 Cumartesi

09.07.2011 Ankara-Samsun-Ordu...

Karadeniz gezimiz beş gün sürdü ama bana on gün gibi geldi.Zaman gerçekten göreceli bir kavram.Cumartesi erken saatlerde yola çıktık.İlk durağımız Samsun'du.Samsun'da sahilde Atatürk heykelinin yanındaki parka gittik.
 
Ayrıca yine sahilde Atatürk'ün Bandırma vapurundan indiği zamanın canlandırıldığı kısmı gezdik.

 
Sahil kenarı çok iyi ağaçlandırılmamıştı, oturacak bir ağaç gölgesi bulamadık.Sırada Ordu- Boztepe vardı.Belediye Boztepe'ye teleferik seferleri koymuş.Biz arabayla çıktık.Muhteşem bir manzara, bütün kıyı ayaklar altında..Zaten Ordu da yemyeşil, güzel bir şehir..

Akşam dokuz civarı Trabzon'a yakın Çarşıbaşı Öğretmenevi'ne geldik.Yol boyunca hemen her ilçede Öğretmenevi var.Böylece kalacak yer sıkıntısı da olmuyor ama siz yine de yerinizi önceden ayırtın.Biz bir tek bu ilçede oda ayırtabildik.
Planımıza göre yarın sırada Sümela manastırı var.

15 Temmuz 2011 Cuma

Karadeniz Gezisi ve Terapi...

Karadeniz gezimiz bittti.Yeşilin her tonunun yer bulduğu bir doğa harikasını doya doya gezdim.Resimlerimi daha sonraki postlara ekleyeceğim.
Hayata bıraktığım  yerden devam etmek zor geliyor, aklım, ruhum oralarda kaldı.En iyisi diğer terapilerime devam etmek.Bu battaniye de renklerin içinde yaşamak için başladığım, her sırasında beni rahatlatan bir örgü oldu.
İplerim genelde Nako'nun ve Alize'nin ipleri,Tığım ise 4 numara.Kalın ve büyük bir battaniye olacak..

7 Temmuz 2011 Perşembe

Küçük Dokunuşlar-II

Elbise bir arkadaşıma ait.Ne yazıkki dantel kısmı bir kazaya uğramış.
O da terziye düzeltmesi için vermiş.Terzi beyaz danteli üst kısma geçirmiş, alttaki danteli çıkarmamış.Cep kısmına aynı dantelden koymamış ve ortaya karışık bir şey çıkmış.Arkadaşım terziden aldığında yanındaydım.İkimizde beğenmedik, bana eskiden annelerimizin elbise içine giydiği jüponları hatırlattı.

Elbiseyi aldım ve önce hem eski hemde üsttki yeni kısmı dikkatle çıkardım.
Ceplerdeki eski danteli de çıkardım.
Ve İstanbul'dan aldığım güllü harcı üstüne ve ceplere el dikişyle sıkıca diktim

Ne dersiniz, fena olmamış değil mi?

Not:Yarın beş günlüğüne Karadeniz seyahatine çıkıyoruz.Trabzon-Rize-Hopa-Sarp..Bu yıl leyleği hava da gördüm galiba.Tekrar görüşmek dileğiyle...

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Ah Benim Sevdalı Başım...

Ah benim sevdalı başım
Ah benim şair telaşım
Ah benim sarhoşluğum
Ah çılgın yüreğim
Sus artık uslandır beni

Kaç okyanus geçtim böyle
Kaç denizde yitip gittim
Kırılmış direkler yırtık yelkenlerle
Kaç seferden yorgun döndüm

Ah benim yaralı ruhum
Ah benim insan kusurum
Ah benim isyanlarım, ah yalnızlıklarım
Gel artık uslandır beni

Ah benim iyimser yanım
Ah benim aldanışlarım
Ah benim kavgalarım
Ah pişmanlıklarım
Sus artık uslandır beni
 

Küçük Dokunuşlar-1

Bir kaç gündür akşamları yeni aldığım bluzları düzeltmekle uğraşıyorum.Bazısını yakası çok açık, bazısının da lekesi var.İşte benim getirdiğim basit çözümler;
Yakası fazla açık penyenin yaka kısmına bir parça güpür geçirdim.

Bu penyeyi de yeni almıştım ama yıkayıca önünde bir renk açılması oldu.
Bunu kapatmak için siyah bir danteli yaka ksımı boyunca geçirip, önden büzdürdüm.Ve içinde dantel efekti olan siyah bir taşla topladım.


Yine çok severek aldığım ama açık olan bir bluzumun yakasını böyle süsledim.


5 Temmuz 2011 Salı

Piknik Sepeti Yün Sepeti Oldu...

O gün balkonu yıkarken elime eski bir piknik sepeti geçti.Kapağı kırıldığı için kullanamıyorduk.Eşim tam atacakken elinden aldım.Kapak ve sap kısımlarını çıkardım.
İyice temizledikten sonra üst kısma elyaf geçirdim.

Elyafı eski bir kumaşla sepete sabitledim.

İçine geçirmek için yine evdeki kırmızı bir kumaşın kenarına kurdele ve güpür dikerek bir örtü hazırladım.

İçlerine son ördüğüm battaniyenin iplerini koydum.Ve sonuç: